Sadece Türk futbol klüplerinin
üst yapı kadrolarına aldıkları genç oyuncuların geldiği ülkelerdeki temel
uygulamalara bakıldığında bile 80 milyonluk ülkeden daha iyi alt yapı
oyuncuları yetiştirmek mümkün. 3 milyon Türk nüfusu bulunan Almanya’dan
kaliteli Türk futbolcular yetişirken, nasıl oluyor da 80 milyonluk Türkiye’den
yetişmiyor? İşte ortalama bir futbol izleyicisinin bile sormaktan geri
kalmadığı o klişe soru… Ancak bu sorunun yanıtı o kadar da basit değil. Çünkü
Türk futbolunun en önemli sorunlarından biri olan bu konuda federasyonundan,
kulüplere hatta genç futbolcu adayının ailesine kadar herkesin sorumluluğu
bulunuyor. Nasıl mı? Anlatalım…
Diyebilirsiniz ki, Almanya’da
tesisler çok iyi, iyi eğiticiler var, kulüplerin oyuncu gelişimi programı çok
kuvvetli, çocuklar daha iyi besleniyor, daha doğru koşullarda yarışıyor vs… Bu
listeyi daha da uzatmak mümkün. Bu konuların her birinin ayrı bir önemi var ve
hepsinde de haklısınız. Ancak en hayati olan nokta; Almanya’da gençlere altyapı
eğitimleri sonrası, 19-22 yaş aralığında profesyonel takımlarda oynama şansı
verilmesi. 22 yaşına kadar oynama fırsatı bulan oyuncunun doğal olarak
profesyonel futbol içinde kalma ihtimali daha yüksek ve gelişimi de daha hızlı
oluyor. Bunun doğal sonucu olarak da Türkiye’deki profesyonel kulüpler; iyi
eğitim almış, ama en önemlisi oynama fırsatı verilerek kendini geliştirmiş
Almanya kökenli futbolculara yöneliyor. Kendi altyapılarında sağlıklı eğitim
veremedikleri veya nispeten iyi yetiştirdikleri bu gençlere oynama fırsatı
vermedikleri için hazır yetişmiş, genç yaşta oynama fırsatı bularak tecrübe
kazanmış, yurtdışı kökenli Türk oyunculara yöneliyorlar.
Peki, Almanlar neden ve nasıl yetiştirdikleri gençlere oynama
fırsatı veriyor. İşte bu noktada ülkedeki futbolun gelişiminden sorumlu Almanya
Futbol Federasyonu devreye giriyor. Bundesliga’nın yeni yayın ihalesi 4.5
milyar avro bedelle satıldı. Almanya Futbol Federasyonu bu gelirin yüzde 70’ini 19-22 yaş aralığındaki gençlere oynama fırsatı
verecek kulüplere, yüzde 30’luk bölümünü de performansa bağlı olarak
dağıtacağını açıkladı. Yani bu dağılımla federasyon aslında
temelde neyin kendisi için daha hayati önemi olduğunu vurgulamış oldu: Bu ciddi
maddi kaynaktan yararlanmak istiyorsanız, “gençleri oynatacaksınız’’.
Sonuç olarak; siz nasıl bir altyapı eğitimi verirseniz verin
eğer gençlere altyapıdan mezun olduktan sonra oynama fırsatı vermiyorsanız,
verdiğiniz eğitimin de bir anlamı kalmıyor.
Ülke futbolunun içinde
bulunduğu bu durumu, İsviçre merkezli Uluslararası Spor Araştırmaları Merkezi
(CIES) yaptığı bir araştırmayla ortaya koyuyor. Araştırmaya göre UEFA’ya üye
ülkeler arasında Türkiye, altyapıdan yetişen oyunculara şans verme konusunda
sonuncu sırada. Yani ülkenizin nüfusu, futbol ekonominizin büyüklüğü gibi
konular ülkeler arası ulusal müsabakalara çıktığınızda artık bir anlam
taşımıyor. Gençlerine daha iyi eğitim veren, ve en önemlisi oynama fırsatı
tanıyan ülkeler, nüfus ve ekonomi açısından sizin çok gerinizde olsa bile,
sizin önünüze geçebiliyor.
Sorgulamak ve eleştirel
düşünmek işin bir boyutu ise, eleştirilen konuya dair öneri sunmak işin daha
zor ve uzmanlık gerektiren bölümü. Dolayısıyla yazının bundan sonraki bölümünde
bu sorunu çözmek için neler yapılabileceğine yer verdik.
1.
Üstyapıya geçiş
Dünyada profesyonel hiçbir
kulüpte altyapıyla üstyapının koşulları birebir aynı olmaz, olması da mümkün
değil. En azından yarışma koşulları bir değil. Türkiye’de de alt ve üst yapı
arasındaki makas son yıllarda giderek daha da açılmaya başladı. Bu anlamda.
potansiyel genç oyuncuların üstyapı antrenmanlarına alınması, orada antrene
olması, orada beslenmesi ve eksiklerinin orada tamamlanması hayati önem
taşıyor. ‘’Gençler yukarı çıkınca hemen şımarıyor’’ klişesi bir vazgeçme argümanı
olmamalı. Bu genç oyuncuların şımarmasını engellemek ya da şımarmayacak olanı
seçebilmek de bir uzmanlık gerektiriyor. Bu süreçte dikkat edilmesi gereken en
önemli nokta genç oyuncuyu doğru zamanda ve yaşta üstyapıya almak. Ne çok
erken, ne de geç…
2.
Kabul görme
Genç oyuncuların profesyonel
takım kadrosunda yer bulmasının en temel unsurlarından biri de diğer takım
oyuncuları tarafından kabul görmesidir. Profesyonel takım oyuncuları altyapıdan
gelen genç oyuncuları, ne yazık ki ya kendilerine rakip ya da ayak işlerini
halledecek yetişmiş eleman olarak görüyor. Dolayısıyla genç oyuncuların
özgüveni daha kariyerlerinin başında yara alıyor ve çoğu bu savaştan mağlup
ayrılıyor. Bu süreçte en önemli sorumluluk takımın teknik direktörüne düşüyor.
Teknik direktörün genç oyuncuya duyduğu güveni gerek kendisine gerekse diğer
oyunculara hissettireceği iklimi oluşturması gerekiyor. Bu anlamda en kabul
görmüş yöntemlerden biriyse genç oyuncunun takımın tecrübeli ve saygın bir
oyuncusuyla eşleştirilmesi. Bu, genç oyuncunun tecrübeli takım arkadaşı
tarafından koruma altına alınmasını, böylelikle takım içindeki saygınlığı ve
özgüveninin artmasını sağlıyor.
3.
İlk sahneye çıkma
Genç oyuncunun sahneye
çıkacağı ilk maçın doğru seçilmesi de hayati öneme sahip. Hangi maçta, kaç
kaçlık bir skorda, ne kadar süreyle oynayacağı da… Oyuncunun kademeli olarak
ilk on bire hazırlanma sürecinin çok dikkatli yönetilmesi gerekiyor. Geçtiğimiz
yıllarda teknik direktörlerin yönetime; ‘“elimde oyuncu yok’’ mesajını vermek
için 3-0 mağlup durumdayken sahaya sürdükleri genç oyuncuların piyasadan
silinmesine çok fazla tanık olduk. Ya da tam tersine “ben genç oyunculara çok
önem veririm’’ demek adına 14-15 yaşındayken 1-2 profesyonel maçta oynatılıp
unutulan oyunculara…
4.
İletişim kanallarının etkili kullanımı
Profesyonel kadroya hazırlanan
genç oyuncunun camiaya ve taraftara doğru tanıtılması gerekiyor. Bunun içinse
yazılı ve görsel medyanın en etkin biçimde kullanılması gerekiyor. Medyanın
etkin ve profesyonelce kullanıldığı bu iletişim süreci oyuncunun kendine olan
güvenini artırdığı gibi camiada da daha hızlı kabul görmesini sağlayacaktır.
5.
Aile, menajer, oyuncu ve kulübün ortak bakış açısı
Teknik direktörler ve kulübün
profesyonel çalışanları, genç oyuncunun kariyer planlamasıyla ilgili oyuncunun
kendisi kadar ailesi ve menajerini de bilgilendirmeli. Oyuncu, aile, menajer ve
klüp gibi tüm tarafların bu plan üzerinde mutabık kalması oldukça önemli.
Belirsizlik ve gelecek kaygısı genç oyuncuya zarar verdiği gibi genelde dış
yönlendirmelerle yanlış kararlar almasına da sebep olabiliyor. Ancak tecrübeli
bir teknik adam ve ekibi bu süreci takip edebilir ve en olmaz zamanda oyuncunun
farklı düşüncelerle performans kaybı yaşamasını engelleyebilir.
6.
Doğru maaş stratejisi
Genç oyuncuya beklentisinin
üzerinde maaş vermek, oynamadan rahat bir hayat standardına ulaşmasını
sağlayacağından hedefini küçültmesine neden olacaktır. Maaşın az olması da,
muhtemel üçüncü şahısların da yönlendirmesiyle bir an önce maddi rahatlığa
ulaşabilmek adına kulüpten uzaklaşmasına neden olacaktır.
7.
Hedef koyma
Türkiye’de yönetim kurulları
teknik direktörlere ne yazık ki sadece performans hedefi koyuyor. Bu hedef de
genellikle ligde ya da kupa maçlarındaki sıralamayla ilgili oluyor. Genç
oyuncuların üstyapıya kazandırılmasıyla ilgili hedefler konsa ve bu da bir
performans hedefi olarak belirlense, teknik adamların bakış açısı doğal olarak
daha farklı olacaktır. Avrupa futbolunda önde gelen oyuncu gelişimi programına
sahip kulüpler ancak 2-3 yılda bir altyapıdan bir oyuncuyu profesyonel takım
kadrosuna kazandırabiliyor. Diğer mezun oyuncularınıysa ekonomik değere
dönüştürüp satıyorlar.
***
Türkiye’de genç
oyuncuların altyapıdan çıkıp üstyapıda oynamaya başlayacağı o bıçak sırtı süreç
doğru planlanamıyor. Ne yazık ki, her yıl yüzlerce oyuncu bu tesadüf çarkından
çıkmayı başaramıyor. Kulüpler altyapıdan mezun olan oyuncunun profesyonel
takıma gelir gelmez fark yaratacak bir futbol oynayarak hemen formayı kapmasını
bekliyor. Bu anlamdaki en büyük dayanaklarıysa “İyi futbolcu 17’sinde
çıkar oynar’’, “Sergen 18’inde direkt gelip oynamadı mı” ya da “Şampiyonluğa
giderken ya da düşerken genç oyuncu oynatılmaz’’ gibi klişeler. Bu tür
kıyaslamalar ve 30 yılda bir gerçekleşen durumlar üzerinden varılan genel yargılar
böyle önemli bir konuyla ilgili ne kadar az bilgi sahibi olduğumuzu gösteriyor.
Türk futbolunda aynı
hatalar yıllardır yapılıyor ve dolayısıyla sonuç da hep aynı oluyor. Örneğin
büyük kulüplerin altyapıda yetişen oyuncularını, tecrübe kazansın diye 2. ve 3.
lig kulüplerine kiralaması. Yüzlerce oyuncu bu şekilde kiralanıp neredeyse
hiçbiri dönmemiş olmasına rağmen ısrarla aynı ezber devam ediyor.
Altyapıdan oyuncu
gelmiyor(!)
Genç oyuncu gelişiminde görev
yapan altyapı antrenörleri tıpkı maden işçileri gibi; o değerli madeni bulmak
için aylarca yerin altında, bazense bir dere yatağında düşük bir ücretle
çalışır. Teknik direktörler ise kuyumcu gibidir, büyük emeklerle çıkarılmış
değerli madeni alıp işledikten sonra yüksek bedelle satar. Kuyumcunun satamadığı
mücevherin sorumlusu nasıl ki maden işçisi değilse, profesyonel takıma
kazandırılamayan genç oyuncunun da sorumlusu altyapı antrenörü olamaz.
Altyapıdan bir oyuncunun çıkıp üstyapıda oynamasına kadar geçen süreçten
kulüpteki herkes sorumlu olmalıdır. Eğitim koşullarını optimize eden ve
gençlere yatırımı bir kulüp kültürü haline getirme sorumluluğu taşıyan yönetim
kurulları, oyuncuyu üstyapıda oynar oyuncu haline getirme görevi bulunan teknik
direktörler ve son olarak da oyunculara eğitim veren altyapı antrenörleri. Eğer
altyapıdan oyuncu gelmiyorsa, bunda tüm bu tarafların eşit sorumluluğu vardır.
Emrah BAYRAKTAR – Teknik Direktör
EMRAH BAYRAKTAR KİMDİR?
Kariyerine sarı-kırmızılı camiada başlayan
Bayraktar, 2003 senesinde altyapıda göreve getirildi. Bayraktar göreve
geldiğinde A takım teknik direktörü Fatih Terim'di. Galatasaray tarihinin en
iyi jenerasyonu olarak gösterilen 87-88 doğumlu oyuncu grubuyla çalışan
Bayraktar, o dönemki adıyla PAF Ligi'nde üç sene üst üste şampiyonluk yaşadı. Son
senesinde teknik direktör Eric Gerets'in teknik ekibine katıldı ve rakip takımların
analizden sorumlu oldu. Galatasaray'dan ayrıldıktan sonra, önce Gaziantep
BB'de, ardından da Orduspor'da yardımcı antrenörlük yaptı. O dönem bir
yandan da UEFA Antrenör Eğitmenliği eğitimine devam eden Bayraktar,
eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye Futbol Federasyonu'nun Gelişim
Merkezi'nde çalışmaya başladı. Federasyon bünyesinde bir
sezon Gençlik Geliştirme Direktörü unvanıyla çalıştı. Oradan
ayrıldıktan sonra Siirtspor'da teknik direktörlük yaptı ve hemen ardından
TFF'ye dönerek, bu sefere Antrenör Eğitimi Direktörü olarak görev aldı. Bu
görevlerin ardından Beşiktaş macerasına başlayan Bayraktar, yaklaşık beş sezon
boyunca siyah-beyazlı kulübün altyapı direktörü olarak çalıştı.
Türkiye'de Antrenör Eğitmeni unvanına
sahip sayılı isimlerden biri olan Bayraktar, 2017-2018Futbol sezonunda Galatasaray Altyapı Direktörü olarak görev
yapacak.